ANAYASA MAHKEMESİ KARARI İNCELEMESİ
Başvuru Numarası :
2013/2187 Karar Tarihi : 19/12/2013 Resmi Gazete Tarihi : 7 Ocak 2014 Resmi
Gazete Sayısı : 28875
1-
Konu:
Başvurucu, evli kadının evlilik öncesi soyadını tek
başına kullanmasına engel olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187.
maddesine istinaden yapılan uygulama neticesinde, cinsel olarak ayrımcılığa
maruz tutularak özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmemesi nedeniyle
Anayasa’nın2., 10., 12., 17., 20., 41. ve 90. Maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle, uğradığı manevi zararın
tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
2-
Olayın Özeti:
İstanbul
Barosuna kayıtlı avukat başvurucu 2005 yılında evlendiği ve evlendikten sonra EŞKİ
soyadını almıştır ancak kendi soyadını da kullanmaya devam etmiştir. Başvurucu
yurtdışına çıkış işlemleri için Nüfus Müdürlüğüne başvurarak evlilik öncesi
soyadı ve evlilik soyadını beraber içeren kimlik belgesi almıştır. Fakat diğer
resmi işlemleri evlilik öncesi soyadı ve ile yapmaya devam ettiği için bu
duruma bağlı olarak yaşadığı zorluklar nedeniyle evlilik öncesi soyadının
kullanılmasına izin vermesine ilişkin iç hukuk tüketilmiş olduğu için Anayasa
Mahkemesine başvurmak hâsıl olmuştur.
3-
Mercilerin
Çözümü:
Başvurucu
ilk olarak, Fatih 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme
13/11/2007 tarih ve E. 2007/277, K.2007/325 sayılı görevsizlik kararı ile dosya
aile mahkemesine devredilmiştir. Dosya
Fatih 3. Aile mahkemesine gelmiş olup bu mahkemenin 17/7/2008 tarih E. 2008/93,
K. 2008/511 sayılı kararı ile husumet yönünden reddedilmiştir. Başvurucu
tarafından bu sefer eşi hasım gösterilerek Fatih 2. Aile mahkemesinde dava
açılmıştır. Mahkemenin E.2009/189 sayılı dosyası üzerine Mahkeme 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun 187. Maddesi ve Anayasanın 2., 10. Ve 41. Maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemiyle Anayasa mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin 10/03/2011 günlü, E.2009/85, K.2011/49 sayılı kararıyla
talep iptal edilmiş Fatih 2. Aile mahkemesi de 14/06/2011 tarih ve E.2009/189, K.2011/386
sayılı kararı ile başvurucunun davası reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu
kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24/11/2012 tarih ve
E.2011/22361, K.2012/31270 sayılı kararı ile temyiz talebi de reddedilmiştir.
Bunun üzerine başvurucu iç hukuk yolları tükendiği için 21/03/2013 tarih ve
2013/2187 numaralı bireysel başvuruda bulunmuştur. Bireysel başvuru sonucunda başvurucu lehine
başvurucunun mahkemenin verdiği kararının Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, başvurucunun kendi
soyadını kullanması isteğinin reddi kararları Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE, Başvurucunun hakkının
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
4-
Çözümü Gereken
Hukuki Problemler:
·
Başvurucunun
evlilik öncesi soyadının kullanılmasına izin verilmesi talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, belirtilen durum nedeniyle cinsel olarak ayrımcılığa uğradığı
anlamına gelmekte midir?
·
Başvurucunun
kendi soyadını kullanamaması, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmediğini ve Anayasa’nın 2., 10., 12., 17., 20., 41. ve
90. Maddelerinde ki tanınan haklarının ihlal etmekte midir?
·
Başvurucunun
hak ihlali gerekçesi ile başvurduğu olay Anayasanın ve AİHM sözleşmesinin ortak
koruma alanında mıdır?
5-
Görüşümüz:
Türk Medeni Kanunumuz yalnız
kadının soyadını kullanabilmesine ilişkin bir hüküm getirmese Anayasa ve Uluslar arası Sözleşmelere bakarak
bir karar vermek gerekir. Eğer
demokratik bir devletiz diyorsak eşitliği her konuda ön planda tutmamız
gerekmektedir. Mahkemelerin bu yönde biraz daha sorumlu davranması gerekirken
bu hususlar göz ardı edilebilmektedir. Bu açıdan Anayasa Mahkemesinin Kararı
çok büyük önem arz etmektedir. Bu karar, topluma eşitlik kavramı açısından ışık
tutan bir karar olmuştur. Çözülmesi gereken problemlere de baktığımızda
bilhassa ülkemizde çok karşılaştığımız kadın-erkek eşitsizliği demokratik
devlet için çözülmesi gereken en önemli bir sorundur. Bu eşitsizliklerden olan
bir hususta erkeğin soyadını kadına dikte edilerek kullanma zorunluluğu
getirmesidir. Eşitlik diyorsak herkes istediği şeyi bir kimsenin haklarına
müdahale etmeden kullanabilmesidir. Kadın soyadı bakımından eşinin soyadını
kullanmadığı takdir de kimsenin hakkına zarar vermemektedir. İleride doğacağı
çocukları bakımından bir tartışma yapılmadan kadına dikte edilerek hatta
Anayasa ve AİHM Sözleşmelerine aykırı kararlar en büyük eşitsizliktir. Bu
sosyal haklar bakımından eşitliği daha çok ön plana çıkarmak gerekmektedir.
Kadına, eşinin (erkek) soyadını kullanması zorunluluğu cinsiyet olarak ayrım
yapıldığını göstermektedir. Erkek kadının soyadını almaması veya ortak
kararlaştıracakları soyadı kullanmaları üzerinde durulması gereken bir
husustur.
Kadınların
kendi soyadını kullanamaması kanaatimce Anayasanın 2., 10., 12., 17., 41.ve 90.
Maddelerine aykırıdır. Çünkü;
Anayasanın 2. Maddesi “toplumun huzuru,
millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı,…”şeklindedir. Kadının
soyadını kullanması toplumun huzurunu kaçıracak bir husus değildir. Hiçbir
özgürleştirme hareketi Anayasa madde 3’e aykırı olmamak kaydıyla toplumun
huzurunu kaçırmaz.
Anayasanın 10. Maddesi “Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler
eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak
yorumlanamaz..” şeklinde devam etmekte olup kadın-erkek arasında eşitlik
konusunda alınacak kararlar ve tedbirler eşitlik kavramı kapsamında olacaktır.
Anayasanın 12. Maddesi “Herkes,
kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetlere sahiptir..” şeklindedir. Soyadı da kişiliğe bağlı teme haklardır.
Bu açıdan kadına istemediği soyadının kullandırılması hukuka aykırılık teşkil
eder.
Anayasanın 17. Maddesi “Herkes, yaşama,
maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir…” şeklinde
devam etmekte ve kadının kendi soyadını kullanmasında sahip olduğu maddi ve
manevi varlığını devlet eliyle koruyamaması hukuka aykırılık teşkil eder.
Kadınlara soyadının kullanımında özgürlük verilmesi maddi ve manevi varlığının
korunması sağlanmalıdır.
Anayasanın 41. Maddesi “Aile, Türk
toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe
dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı
ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar…” şeklinde
devam etmektedir. Bu açıdan da kadına soyadının kullanılması özgürlüğü
verilmemesi hukuka aykırılık teşkil eder. Aile huzuru olup olmaması bu açıdan
her aileye özel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Böylece aile ve toplum
huzurunu daha iyi sağlamış oluruz.
Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrası
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine
başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas
alınır..” şeklindedir. AİHM Sözleşmesi de
bu açıdan değerlendirilecek olursa kadına kendi soyadının kullandırlmaması
hukuka ve kanunlara aykırı olacaktır.
Anayasamız
ve AİHM Sözleşmesi Kadınlara kendi soyadını kullanma özgürlüğünün verilmesi
konusunda ortak koruma alanı içerisinde sağlanması gerekmektedir aksi halde
birbiri ile ters düşen maddeler hak ihlali sayılacaktır şöyle ki; Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel
başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir.
Tüm bu değerlendirmelere göre
Anayasa Mahkemesi haklı ve yerinde bir karar vererek hem bir mağduriyeti
önlemiş hem de kadın erkek eşitliği çerçevesinde demokratik toplum olma bilinci
ile bir karar vermiştir. Gönül ister ki adalet bu kadar uzatılmasın, ilk derece
mahkemeleri cesur kararlar verebilsin, daha demokratik adımlar atılabilsin Tabi
ki, Anayasamızın 3.maddesini ihlal etmemek kaydıyla…
STJ.
AV. MUSTAFA TAHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder